hgs  eokul   lgs   kyk  
  04.07.2024  

Aslında İlk Mucitler Müslüman mıydı?

Müslüman Bilim Adamlarının Bilinmeyen İlkleri

Yüzyıllar önce Semerkant, Bağdat ve İstanbul'dan Latinceye veya Fransızcaya çevirilen kitaplar ve buluşlar ilk bulan alimler göz ardı edilerek Avrupalı bilim adamları tarafından nasıl sahip çıkıldı?

Dekart, Galile, Kopemik, Newton, Lavoisier, Kepler, Wright Kardeşler, Toriçelli, Kristof Kolomb, Vasco de Gama...

İçinizde bunları tanımayan var mı? İlkokuldan başlayarak tanımaya başladığımız bu yabancı bilim adamları tarih kitaplarına bakarsanız, birçok önemli buluşun "ilk" sahibi. Yüzyıllar önce Semerkant, Bağdat ve İstanbul'dan Latinceye veya Fransızcaya çevirilen bir çok kitaplar ilk bulan alimler göz ardı edilerek Avrupalı bilim adamları tarafından sahip çıkıldı. Günümüzde batılı bilim adamları bunları yer yer itiraf etmektedirler.

Mesela "Newton'dan yerçekimini "ilk bulan" kişi diye bahsederiz. Oysa yerçekimini ilk keşfeden, bilim adamı, pek tanımadığımız bir müslüman: Razi'dir.

Şimdi gelin, Batı kaynaklı önyargıları bir kenara bırakalım ve bilimsel birçok buluşu "ilk" yapan İslam bilginlerini tanıyalım.

(Aşağıda isimleri geçen alimlerin yaşadıkları zamanları göz önüne alırsak son bir kaç yüzyılda ilim adına millet olarak hemen hemen hiç bir şey yapamadığımızı görüyoruz. Günümüzde üniversitelerimiz dünyada ilk 1000 e bile girmekte zorlanıyor ne yazık ki...)

İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl

Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi

Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin

Cüzzamı bulan alim ... İbni Cessar

Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip

Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm

Retina tabakasını bulan alim İbni • Rüşd

İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar

İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas

Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis

İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan

Sıfırı ilk kullanan alim Harizmi

Trigonometriyi ilk bulan alim Battani

Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa

Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi

İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus

Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayyam

İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kurra

Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid

İlk usturlabı yapan alim Zerkali

Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni

Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler

Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani

Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah

İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa

Sibernetiği ilk kuran alim. İsmail-El Gezeri

İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem

Sesin .fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi

İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara

Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi

İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas

Yer çekimini ilk bulan alim Razi

Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus

Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini

Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayyan

Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi

İlk kimya laboratuarını kuran alim. Cabir

Saf alkolü ilk elde eden alim Razi

Fosforu ilk bulan alim Beşir

Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed

İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta

İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim

İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar

SİBERNETİK :

Bir insanın veya otomatik bir makinenin, modern tekniğin kaynakları çerçevesinde herhangi bir işi yönetmesini veya
belli bir amaca ulaşmasını sağlayan bilim.

Makineler, sistemin durumu hakkında bilgi toplayabilecek ve bu bilgileri değerlendirerek, sistemin yönetilmesine yarayan emirleri hazırlayabilecek duruma geldiği andan itibaren, yönetim sanatı makinelerin işi olup çıkar. Bu anlamda, sibernetik, kim yönetir ve nasıl yönetilir sorularını sormaksızın yönetmenin ne olduğunu akla dayanarak açıklayabildiği ölçüde mantıki bir bilimdir.

Sibernetik makina ve canlılarda, kontrol ve haberleşmenin şartlarını ve kânunlarını tespit eden bir ilim dalı. Yaşayan organizmalarla ve makinalarda kontrol ve haberleşme ile alâkalı ilimlerin karmaşıklığını ifâde etmek için kullanılmıştır. Kökü, eski Yunanca “Kubernetes” ve Lâtince “Gobernare”den gelmektedir. Her iki kelime de “sevk ve idâre” anlamına gelir.

İlk defâ Amerikalı ilim adamı Norbert Wiener (1948) tarafından kullanılmıştır. DESELAERDE İNANMAYIN....
Resmi kayıta geçtiği için bu şekilde bilinmektedir.

Orjinali için tıkla

Orjinali için tıkla

Otomatik abdest alma makinası Orjinali için tıkla

Orjinali için tıkla

İlk sibernetik âlimi Cizreli Ebü’l-İz el-Cezerî’dir. 1969 yılında İbrâhim Hakkı Konyalı tarafından, Kara-Amid Dergisinde (cilt 2, sayı 2) yayınlanan bir makaleden sonra, Türkiye’de tanınan bu âlim sekiz asır önce Türk saraylarının makinalaşmasını sağlamıştır. Diyarbakır’da hüküm süren Artuk Türkleri arasında yetişen Ebü’l-İz otomatik makinalar hakkında kitap yazmıştır. Kitabın orijinal ismi Kitâb-ül-Câmi-i Beyn-el-İlm-i vel-Amel en-Nafî-i fî Sınat-il-Hiyel’dir.

Topkapı Sarayı Üçüncü Ahmed Kütüphânesinde de bir nüshası bulunan bu eşsiz kitabı hangi sebeple yazdığını Ebü’l-İz şöyle açıklamaktadır:

“Ben bu kitabı, Artukoğullarından Diyarbakır hükümdarı Ebü’l-Feth Mahmûd ibni Karaaslan adına yazdım. Bu değerli hükümdarın babasına ve kardeşine 25 yıl hizmet ettim. Birgün, yaptığım makinalardan birini göstermiştim. O, bu işimi büyük bir ilgiyle tetkik etti. Bana; “Dünyâda eşi bulunmayan bir şey yaptın. Emeğin boşa gitmeyecektir. Bana bütün yaptıklarını gösteren bir kitap yaz!” dedi. Ben de bu kitabı yazarak, kendisine sundum. Kitabımı bir önsöz, 50 şekil ve 6 kısım üzerine kurdum.”

Bu kıymetli eserde Ebü’l-İz sekiz asır önce “Sibernetik’te denge durumu” veya “Elektronikteki ayarlama sistemleri” gibi, birçok ilgi çekici konuyu ele almıştır.

Her millet, Sibernetik târihinde kendi yetiştirdikleri bilginlerle övünmüşlerdir. Fransızlar bu konuda ünlü matematikçi Paskal ve ünlü düşünür Descartes ile öğünmektedirler. İngilizler ise aynı konuya bilgisayar biliminin babası sayılan Charles Babbage’in öncülük ettiğini ileri sürmektedirler. Almanlar ise Leibniz’i bu konuda en büyük önder olarak tanırlar.

Halbuki Ebü’l-İz bundan sekiz asır önce Otomatik Kontrol Bilimini kurmuş ve sistemler arasında denge durumları sağlamıştır. Genellikle hidro-mekanik güçten faydalanılmış, şamandıra ve palangalar arasında karşılıklı tesirde bulunma yoluyla çok ilgi çekici otomatik kontrol mekanizmaları geliştirmiştir.

Ebü’l-İz’in otomatik makinalar kitabındaki düzenlerden birisi otomatik abdest alma makinası’dır. Hükümdar Mahmud için geliştirilen bu düzende, abdest suyu otomatik olarak dökülmekte ve aynı şekilde durmaktadır. Ebü’l-İz’in kitabında, “Sultan Mahmûd’un hizmetçilerin abdest suyu dökmelerinden hoşlanmadığı için” kendisinin bu işi yapmak üzere makina adamlar ve makina tavus kuşları yaptığı, sultanın bu robotların döktüğü sudan abdest aldığını yazmaktadır.

Böyle bir kimse Türkiye’de pek az tanınmışken, hattâ kitabı Türkçeye bile tercüme edilmemişken, yabancılar bu kitabı bulmuş, incelemiş Donald Hill, “Al-Jaz’ari’s Book of Ingenious Mechanical Devices” Mekanik Hareketler Mühendisliği Bilgisi adıyla İngilizceye çevirmiştir. Donald Hill’in kitabı hakkında bilgi veren bir kaynak Ebü’l-İz için, “...On ikinci yüzyıl Müslüman mühendisliğinin doruğuna erişmiş kişi.” sözünü etmektedir.

Sibernetik konusunda çeşitli üniversite ve tıp fakültelerinde çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar sonunda, artık sibernetik ilim çevrelerinin olduğu kadar halkın da ilgilendiği bir ilim dalı hâline gelmiştir. Meselâ, günümüzde bilgisayar işlemleriyle beynin çalışmaları arasındaki ilgi her kesimin yakından bilgi sâhibi olduğu bir konu hâline gelmiştir

Hayati hakkinda fazla bilgiye sâhip olmadigimiz bu Müslüman doktor,Iran´lidir.Bati´da Haly Abbas adiyla söhret buldu. Onu en cok üne kavusturan eseri;
"El-Kitab-ül Melikî" adli eseri oldu.

Ali bin Abbas´in adi, Ibni Sîna(980-1037),er-Râzi(864-925),Ibni Zuhr(1091-1162) Ebû-l Kâsim(936-1013) gibi Müslüman doktorlarin adiyla
birlikte anilir.Bu doktorlar asirlarca Avrupalilara doktorluk ögrettiler.Eserleri ellerden düsürülmedi. Ders kitabi olarak tip Fakültelerinde okutuldu.
Ali bin Abbas, herseyden önce iyi bir cerrahti (operatör). Zamanina göre en zor ameliyatlari basariyla gerceklestirdi. Ve bu konuda hâla degerini koruyan eserler verdi.

Uzun yillar Islâm âleminde cerrahî doktor adaylarina ilk sorulan sorulardan biri,Ali Abbas´in anatomisiyle cerrâhisi idi.Onun kitabini bilmeyen cerrah olamazdi.Bilhassa kirik-cikik tedavisi, tas, bademcik ve katarakt ameliyati, cibanlarin yarilmasi,tiraphane etmek, bir uzvun kesilmesi...
Onun kitabindan sorulan sorulardan saadece bir kismiydi.

"Ilim Mü´minin kaybolmus malidir.Onu nerede bulursa alir" buyurur Peygamberimiz.Islâm âlimlerine bu hadîsi-serif büyük bir ilham kaynagi olmustur. Müslümanlar"bu gâvur icadidir, bunu düsmanlar kesfetmistir.Ne lüzûmu var" gibi birdüsünceye kapilmadan, faydali olan her ilmi alma yoluna gitmislerdir.
Iste Ali bin Abbas da, Yunan tibbini inceleyen, onun hata ve noksanlarini düzelten onun Islâm tibbiyle birlestiren Islâm bilginlerinden biridir.
O, yunanlilarin hic bilmedigi sahalarda önemli kesifler yapti. Tibbin yükselmesine büyük katkida bulundu. Tecrübelerini ve deneylerini birlestirip,
kiymetli bir kitap vücuda getirdi. Kitabinda yazdiklari bizzât kendi müsahede ,tetkik ve deneyleriydi.

Kilcal kan damarlari sistemini ilk defa Ali bin Abbas ortay atti. Bu konuda saglam ve tutarli görüsler ileri sürdü.Hipokrat ve ondan sonrakiler, cocugun kendi hareketleriyle ana rahminden dünyaya geldigini kabul ederlerdi. Ali bin Abbas bu görüsü kökünden yikti.Dogum olayinin bebegin hareketleriyle degil, rahimdeki adalelerin kasilipgerilmesiyle gerceklestigini kesfetti.

Ali bin Abbas´in, onuncu yüzyilda alt karin kanserleri hakkinda yazilar kaleme aldigini, hatta kanser ameliyatlari yaptigini coklari bilmez.
Kanser ameliyatlari hakkindaki su görüsleri oldukca enteresandir:"Doktorlar bu hususta nadiren yardimda bulunabilir. Tumörün organdan tamamen
ayrilmasi na calisilmali, köklerinden geride bir sey kalmamasi icin tümörden muayyen bir mesâfe uzaklasacak sekilde etrafi kesilmeli ve temizlenmelidir."
Kanser ameliyati bugün de ayni sekilde yapilmaktadir.Ali bin Abbas, bugün oldugu gibi, ameliyât esnasinda yaninda asistanlar
bulundururdu. Yardimci asistanlardan biri hashas , banotu ve vik sürülmüs markos süngerini islatip hastanin burnu önünde tutarken (narkoz) bir digeri hastanin nabzini kontrol eder, ücüncüsü de müdahalede bulunurdu. Operasyon ne genis,
ne de derin olur, bunun icin azâmî titizlik gösterilir, bir asistan da kancalarla deriyi geriye cekerdi.
Ali bin Abbas ,ameliyati ögrencilerine söyle ögretirdi"Simdi tümörü, sardigi dokudan ayirabilmek icin yavasca ve itinayla kes.
Herhangi bir damarin yaralanmasina ve sinirin kesilmemesine dikkat et.Operayon bir damara rastlarsa, kanamanin amaliyat sahasini kaplamamasi icin,
damari dikkatle bagla. Kendini dogru ve tam bir itinayla calismaya ver.Tümörü kesip alinca, kücük bazi kisimlarin iceride kalip kalmadigini
arastirmak icin, parmagini iceriye sok ve yokla. Böyle bir hal varsa onlaridikkatle bertaraf et.
Bütün tümör cikarilinca, fazla deriyi kesip kisaltmak suretiyle birbirlerine ekle ve uygun hale getirdikten sonra, dikisi yap."Bugünkü ameliyatlara tipatip uyan bu tarif, unutmayalim ki bundan bin yil kadar öncesinde aittir. Yazik ki, asirlar önce böylesine ameliyatlari gerceklestiren ünlü Islâm bilginini bizden cok Avrupa taniyor. Bu tarif de bize acikca gösteriyor ki, Müslüman doktorlar diger ilimlerde oldugu gibitipta da Avrupa´ya örnek ve önder olmuslardir.

Ali bin Abbas´i söhrete kavusturan baslica eseri "Kitab-ül Melikî"adli eseri oldu. Dr. Sigrid Huke´in ifadesiyle "Bu kitap dünya tabebitine(tibbina)
hediye edilen, o zamana kadar esine rastlanmayan bir eserdi.
" Eserin en önemli özelligi o zamana kadarki bütün millet ve caglarin tip bilgisini islemesi, bunlar mantikî bir sekilde düzenlemis olmasiydi.
Eskiler asla böylesine bir kitaba sâhip olamamislardi.Ibni Sîna´nin Kanunu cikincaya kadar el üstünde tutulan bu kitabini
Ali bin Abbas, Büveyhi hükümdari Adudüd Devle Fenne Hüsrev(949-983) adina telif etti.Bati´da Liber Regius adiyla söhret bulan bu Kitab-ül Melikî veya Sultanî Kitab´in diger bir adi da "Kâmil-üs Sinaat-it Tibbiye" yani "Tib ilim ve san´atini icine alan hazine" idi.
Kitab-ül Melikî, er-Razî´nin dev eseri el-Hâvî´den daha özlüdür. En mükemmel bölümlerini perhizler(dietler) ve tiptaki tedavî maddelerine âit bölümleri
teskil etmekte. Tek kelimeyle o cok iyi ve dolgun bir ansiklopedi hükmündedir.Kitap tibbin gerek teori ve gerekse tatbikatindan bahseder. Yunan ve Islâm tip
eserlerinin kritigini icine alan baslangic kismi eserin en enteresan taraflarindan birini teskil eder.

Bugün icin bile hayranliga layik, gercekten ismi gibi "Sultan" kitabin yazildigi caga ve yazilis sebebine bir göz atalim:
Onuncu yüzyilin sonlarina dogru, büyük bilgin Gerbert d´Aurillac(945-1003)sirf sahsi ve hos vakit gecirmek icin teorik tipla ugrasirdi. Ayni yillarin
Islâm dünyasinda ise tip ilmi alabildigine gelismis ve bircok hastaliklarin tedâvisi yapilmaya baslaminsti.Avrupa, hastaliga müdahaleyi, tedâviyi bir suc cinayet sayarken, Müslümanlar,büyük bir insânî vazife olarak görürlerdi. Hastahaneler dünyada esi bulunmayacak derecede mükemmeldi.Doktorlar hastahenelerde calisabilmek icin zaman zaman devlet imtihanina tabi tutulurlardi.Fakat hekim ve ciraklarinin elinde islerine yarayabilecek dogru-dürüst
kitaplar yoktu. Ögrencilerin genis bilgi edinebilecekleri tibbî kaynaklar mevcut degildi.Kaynak olarak eski Yunanlilardan kalma tek-tük kitaplar vardi.
Iste tam bu devrede Gerbert d´Arillac´in cagdasi olan Adud´üd Devle´nin özel doktoru Ali bin Abbas, elde bulunan bütün tip edebiyatini incelemeye basladi.
Onlari inceden inceye elestirdi.Ali bin Abbas, eski ve yeni hekimlerin eserleri arasinda, tip san´atini ögrenebilmek icin gerekli olan herseyi icinde toplayan tek bir kitap bulamadigini söylüyor, tenkitlerini bu sekilde dile getiriyordu.

"Hipokrat cok kisa yazmistir. Yazilarinin bir cogu aciklanmaya muhtac olacak kadar karanliktir."Galen bir cok kitap yazmistir, ama bunlardan her biri tibbin sadece bir bölümünü icine alir.Yazilari oldukca uzun ve bir cok yerleri de tekrardan ibarettir.Onun kitaplari icinde tam olarak hekim adaylarinin yetismelerini saglayabilecek bir kitap bulamadim."Ali bin Abbas bütün eserleri tek tek ele alir, istedigi tipte derli toplu bir kitap bulamaz. Oribasios ve Aigena´li Paul´un(625-690) eserlerini ise metodsuz bulur.Daha sonra modernleri; Ahron, Serapion, Miskeveyh ve Râzî´yi elestirir. Râzi´nin el-Mansûrî´si icin "Eksik tarafi yoktur, fakat aceleye gelmis bir hâli vardir" der.El-Hâvî´sini tam ve mükemmel olarak görürse de "Sistematik bir sekilde kisim ve
bölümlere ayrilmadigini" belirtir.Bütün bu incelemelerden sonra Ali bin Abbas düsüncesini söyle ortaya koyar"Sagligin korunmasi ve hastaliklarin tedâvisi ile ilgili her ehliyetli ve bilgin doktorun bilmesi gerekli bütün hususlari kitabimda belirtecegim."Ali bin Abbas bu iddiasini gerceklestirebilecek gücteydi. Râzî´nin düsünüp te yapamadigini daha üstün ve mükemmel bir sekilde gerceklestirdi. El-Hâvi´nin derinliklerine nüfuz edebilme kudretiyle el-Mansûrî´nin salabetini birlestiren basarili plani secti. Ve yazdigi meshhûr kitabini ilmi ve ilim adamlarini seveb Sultan Adû-d devle´ye ithaf etti. bundan dolayi esere "Sultânî kitap", veya"Kitâb-ül Melikî" denildi.Sultânî kitap oldukca acik, tertipli ve düzenliydi. Önceki tip kitaplarinda bulunan sorulu-cevapli kisa bilgilerden baska, yeni tip bilgilerini de ihtivâ etmekteydi. Acik, anlasilir bir dille yazilmisti. Öncekilerin aksine, bir bütünlüge sahipti. Antik medeniyetten devralinan kirik dökük parcalar. eserde acikliga kavusturulup bir düzene sokulmustu.Iste eserin Bati´lilarca takdir edilmesinin sebebi eserin bu özelliklere
sâhip olusuydu. Halbuki yunan literatüründeki tip bilgileri oldukca karisik ve düzensizdi. Üstelik tercüme de edilmemisti.Bati´da "Sultânî Kitap"´i eline gecirebilen doktor kendini bahtiyar sayardi.Öyle ki, 1493 yilinda bu kitap, Nürnberg´li iki doktorun akrabalik kuracak kadar birbirlerine yaklasmalarina sebeb oldu.Söyle ki.Hieronymus Holzschuher, Padua Üniversitesine devam etmekte olan bir gencti.Bir gün Venedik´te Pza´li Stephan tarafindan latince´ye cevrilip yeni bastirilan ve cok ender bulunan meshûr "Sultanî Kitab"´i satin aldi. Sevincten yerinde duramiyordu. Cünkü bu Kitabi bulabilmek kolay bir mes´eledegildi, âdeta hazine bulmuk gibi bir seydi.Nürnber´in sehir doktoru Hieronymus Münzer ise kitap koleksyonuna düskün birisiydi.
Genc Hozschuher´in "Kitâb-ül Meliki"´ye sâhip oldugunu ögrenince ona hayran oldu ve oldukca enteresan olan kanaatlarini su sekilde belirtti:
"Bu degerli kitabi temin, böylece zekâ ve alâkasini isbat eden genc Holzschuher´e karsi fazlaca hayran oldum ve sevgili biricik kizim Dorothea´yi zengin bir cihazla birlikte ona verdim."Iste Ali bin Abbas´in meshûr eseri, Nürnbeg´li asilzâde, Belediye Meclis üyesi,Belediye Reisi Hieronymus´u böylece evlendiriyordu. Sultâni Kitab sadece bazi Avrupalilara alrabalik kurdurmadi, ilim hirsizini da ortaya cikardi.

11. yüzyilda idi. Uzun seneler Islâm ülkelerinde tip ilmi tahsîl eden Konstantin (1016-1087) Salerno´ya döndü ve orada eserler vermeye basladi.
Bir sürü Latince kitaplar kaleme aldi. Göz tababeti, cerrahî, kimya, perhiz,idrar ve sitma hakkinda yazdigi eserler birer bilgi hazînesiydi. Viaticum,
adindaki seyahat kitabi son derece orijinaldi. Hele Liber Pantegni adini verdigi tibla ilgili büyük eseri göz kamastiracak kadar hârikaydi.
Bu eserler, konstantin´in ne kadar üstün bir zekâya sâhip bir bilgin oldugunu göstermeye yetiyordu.
Ne var ki, bu söhreti fazla sürmedi. Daha aradan kirk yil gecmemisti ki,Konstantin´in en derece kurnaz bir "hirsiz" oldugu ortaya cikti. Cünkü Bati´da,
ilk hacli seferi vesilesiyle, Müslümanlari taniyan, Arapca´yi bilen sahislar yetismeye baslamisti.
Uzun müddet büyük bir uzman saninan Konstantin´in hirsizligi artik ortaya cikmisti. Piza´li Stephan ilk hacli seferinde Antakya´ya ugradi. Orada Ali bin
Abbas´in "Kitab-ül Melikî"´ni ele gecirdi. Onu Latinceye cevirip Hiristiyan dünyasina kazandirmakistedi. Kili kirk yararcasina tercümeye basladi.
Ancak o zaman, Konstantin´in meshûr kitabi Liber Pantegni´nin orijinal eser degil,"Kitab-ül Melikî"´den kopya oldugu anlasildi.
Halbuki Stephan, meshûr tip serhi Salerno´da tam üc sene tip ilmi ögrenmis,kendisini tamamen Konstantin´nin eserlerine vermis, onu kendisine üstad
edinmisti. Hürmet ve minnetle anardi. Bir sahtekâr oldugunu ögrenmisti.Böylesi bir sahtekârligin gizli kalmasi nasil müsaade edilirdi? Icindeki
insaf ve gercegi arastirma duygusu bu sahtekârligi su yüzüne cikardi,"Liber Pontegni"´nin "Kitab-ül Melikî" oldugunu bütün ilim dünyasina ilan etti.
Kitâb-ül Melikî 1294 tarihinde Kahire´de basildi. Latince´eyle birlikte Fransizca ve Almanca´ya da cevrildi. Eserin bugün bir tek nüshasi mevcut olup
o da Berlin Kütüphanesinde bulunmaktadir.Sultanî Kitap Bergama kadisi tarafindan Türkce´ye kismen tercüme edilmistir.2 cilt olan bu tercüme, bugün Bursa Ulucâmî Kütüphanesi 2 numarada kayitlidir.Fakat eserin ne zaman tercüme edildigi bilinmemektedir. Sadece 13. yüzyilda yapildigi tahmin edilmektedir. Kitap 1453´te Timurtasoglu Umur Bey tarafindan kütüphaneye vakfedilmistir. Bu Kitap memleketimizde Türkce yazilmis en eski tip
kitaplardan birisidir. Tercüme edilen kisimlar, eserin ancak saglik bilgisi ve hastaliklarin tedâvîsi üzerine olan 2.kisminin ücüncü makalesinin 34.böylümüyle,
4.makalesinin ülserler, cicek ve kizamiga dâir 5.bölümünün bir kismidir.

Önce Onlar Bulmuştu
Kenan GÖÇOĞLU

Dünyanın üzerine bir güneş gibi doğan İslâmiyet, ilim öğrenmeyi teşvik ederek Müslümanların her bakımdan örnek alınabilecek bir medeniyet kurmalarını sağlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in ve Peygamber Efendimiz’in (sas) teşvikleriyle, M.S. 800–1500 yılları arasında İslâm dünyasında, her konuda olduğu gibi, ilmî çalışmalarda da önemli ilerlemeler olmuş; birçok Batılı araştırmacı, İslâm dünyasının önemli ilim merkezlerine gelerek Müslüman âlimlerden ilim öğrenmiştir. Müslüman ilim adamlarının eserlerinden yaptıkları çevirilerle, kendi ülkelerinde mucit olarak meşhur olmuş çok sayıda Batılı araştırmacı vardır. Batı’nın meseleye taraflı yaklaşması, ülkemizde de bazı kesimlerin bu gerçeği kasıtlı olarak örtmeye çalışması neticesi maalesef Müslüman ilim adamları tarafından yapılan keşif ve ortaya konan icatlar Batılılara mal edilmiştir. Bütün bunlardan sonra da, “İslâm terakkiye mânidir.” gibi yaftalarla Müslümanlar tesir altına alınmak istenmiştir. Aşağıdaki misâllerden de anlaşılacağı gibi birçok icat ve keşfin temelinde Müslüman ilim adamları vardır.

Uçak
İnsanoğlunun kuşlar gibi uçma hayalinin, ilk olarak 1903 yılında Wright Kardeşler tarafından gerçekleştirildiği bilinir. Hâlbuki ilk uçuş denemeleri 880 yılında, Endülüslü Müslüman âlim İbn-i Firnas tarafından geçekleştirilmiştir. Plânörlere benzeyen bir âletin üzerine kuş tüyleri ve kumaş geçiren İbn-i Firnas, bununla bir müddet havada kalmayı başarmıştır. İbn-i Firnas’ın bu faaliyeti, Batılı tarihçilerden Prof. Dr. Philip Hitti ve Dr. Sigrid Hunke tarafından ilk uçuş denemesi, kullandığı âlet de ilk uçak modeli olarak kabul edilir.1,2

Buharlı otomatik sistemler
Çeşitli kaynaklarda, buharlı otomatik sistemlerin ilk örneklerinin 1780 yılında İskoçyalı mühendis James Watt (1736–1819) tarafından icat edildiği belirtilir. Hâlbuki James Watt’tan 600 yıl öne yaşamış olan El-Cezeri’nin bir eserinde, buharlı otomatik sisteme benzer bir regülâtörden bahsedilmekte ve bu regülâtörün detaylı resmi yer almaktadır. El-Cezeri bu sistemde, buhar veya petrolle çalışan motorlu taşıtların vazgeçilmez elemanı olan supap tekniğini de ilk olarak kullanmıştır.3,6

İlk denizaltı
Su altında ilerleyebilen bir vasıta yapma fikri, ilk olarak Leonardo da Vinci (1412–1519) tarafından ortaya atılmıştır. 1620’de Hollandalı fizikçi Drebbel’in ve 1653’te Fransız fizikçi François de Son’un bu konuda yaptıkları çalışmalardan bir netice alınamamıştır. Günümüzde ilk denizaltının 1776 yılında Amerikalı bilim adamı David Bushnell tarafından yapıldığı bilinmektedir. Hâlbuki İbrahim Efendi, 1719 yılında şehzadelerin sünnet düğününde eğlence maksatlı kullanılmak üzere, insan taşıyabilen ve bir saatten fazla su altında kalabilen, çelikten bir denizaltı yapmıştır.4

Dünyanın yuvarlaklığı ve kendi etrafında dönmesi
Kâinat kitabını, Kur’ân-ı Kerim’in ışığında okuyan El-Biruni (973–1048), Dünya’nın yuvarlak oluşuna ve kendi etrafında döndüğüne dâir ilmî hesaplamalarını Kopernik’ten 500 yıl önce bilim dünyasına sunmuştur. Ne yazık ki, gençliğimize Kopernik anlatılmasına rağmen, El-Biruni’den hiç bahsedilmemektedir.3,4,7

Kan dolaşımı
16. yüzyılda yaşamış olan Micheal Servitus’ün kan dolaşımını ilk keşfeden kişi olduğu kanaati günümüzde yaygındır. Hâlbuki ondan 300 yıl önce yaşamış Müslüman tıp âlimi İbnü’n-Nefis (1208–1288), eserinde damar sistemini ve kalbin bölümlerini detaylı olarak çizmekte; büyük ve küçük kan dolaşımını ayrı ayrı anlatmaktadır. 8-9

İlk anestezi
İlk olarak 1850 yılında Junken tarafından yapıldığı zannedilen anestezi, Müslüman ilim adamı Sâbit bin Kurra (835–902) tarafından keşfedilmiş ve kullanılmıştır. Harran’da doğan Sâbit Bin Kurra, Bağdat’ta, tıpla birlikte matematik, astronomi ve mekanik sahalarında da önemli çalışmalar yapmıştır. 9,10

Atom
Günümüz dünyasında, atomla alâkalı ilk çalışmaların İngiliz fizikçi John Dalton (1766–1844) tarafından yapıldığı, uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de Alman fizikçi Otto Hahn (1779–1868) tarafından ortaya atıldığı fikri yaygındır. Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış ve dönemin en büyük ilim merkezlerinden Harran Üniversitesi’nde rektörlük yapmış olan Müslüman kimyacı Câbir Bin Hayyan’ın (721–815) aşağıdaki sözleri asrımızın ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek mahiyettedir: “Maddenin en küçük parçası olan ‘cüz-ü la yetecezza’da (atom) yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi onun parçalanamayacağı söylenemez. Aksine parçalanabilir ve parçalanınca da öylesine bir güç ortaya çıkar ki, bu güç Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, ALLAH’ın bir kudret nişanıdır.” 11

Verem ve tedavisi
50 yıl öncesine kadar tedavisi bilinmeyen verem, nice insanın ölümüne yol açmıştır. Veremin tedavi usullerini ve bu hastalığa yol açan mikrobu Alman bilim adamı Dr. Robert Koch’un (1834–1910) bulduğu belirtilmektedir. Üstelik verem konusunda yaptığı çalışmalar dolayısıyla Dr. Koch’a 1905 yılında tıp sahasında Nobel Mükâfatı verilmiştir. Hâlbuki Dr. Koch’dan 150 yıl önce yaşamış Osmanlı ilim adamı Abbas Vesim bin Abdurrahman’ın (?-1761) vereme yol açan mikrop, veremin bulaşma yolları ve tedavisi konusunda yaptığı çalışmalar Avrupa’da büyük alâka görmüş ve yabancı ilim adamları kendisini sık sık ziyaret etmişlerdir.11,12

Katarakt ameliyatı
İlk olarak 1846 yılında Blanchet tarafından gerçekleştirildiği bilinen katarakt ameliyatına, Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Yakup’un (as) perde inmiş gözüne, Hz. Yusuf’un (as) gömleğini sürünce görmeye başlaması hâdisesiyle işaret edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’den aldığı ilhamla katarakt tedavisinin mümkün olabileceğine inanan ve bu sahada çalışmalar yapan Ebu’l-Kasım Ammar bin Ali Mevsili (950–1010) Irak ve Mısır’da yaşamıştır. Ali Mevsili’nin göz hastalıklarının tedavisi konusunda yazdığı “Kitabu’l-Müntehap” isimli eseri, Batı’da 18. yüzyılda dahi bu konudaki en iyi tıp kitabı olarak kabul edilmiştir. Ali Mavsili, göz hastalıklarına karşı uyguladığı çeşitli tedavi usullerinin yanında, içi oyuk bir tüp ile katarakt ameliyatı da yapmıştır.9,11
Yukarıdaki misâllerden de anlaşılacağı gibi insanlığın ortak mirası olan bilime 8 ile 16. yüzyıllar arasında Müslümanlar çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Batı’da yetişmiş Gergo Saton gibi objektif birkaç bilim tarihçisinin eserlerinde Müslüman ilim adamlarından detaylı bahsedilmektedir. Bu eserlerde Sâbit Bin Kurra için Müslümanların Euklides’i; Harezmî için cebirde Euclides’ten bin yıl ileride; Câbir bin Hayyan için modern kimyanın, İbn-i Heysem için optik ilminin ve modern tecrübî fiziğin kurucusu; İbn-i Sina için hekimlerin üstadı; El-Cezeri için modern mühendisliğin ve otomatik kontrol ilminin kurucusu; Uluğ Bey için 15. yüzyılın astronomu; Mimar Sinan için mimarların üstadı; Piri Reis için dünyanın en büyük denizcisi; Râzi için Avrupa’daki ders veren kimyager denmekte, diğer âlimler için de çeşitli güzel tâbirler kullanılmaktadır.13 Ayrıca Milletlerarası Astronomi Birliği 1950’de aldığı bir karara istinaden Ay yüzeyinde bulunan kraterlere (Ay çukuru) bilime önemli katkıları olmuş ilim adamlarının isimlerini vermiştir. Bunlar arasında Müslüman ilim adamlarından Sâbit bin Kurra, Ebu’l-Vefa, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Câbir Bin Hayyan, İbn-i Heysem, Biruni, İbn-i Sina, Nasiruddin Tusi, El-Battâni, El-Fargani, Bitruci, El-Zerkavi ve Es-Sûfi’nin isimleri de yer almaktadır.13,14
Yukarıda sadece bazılarını sayabildiğimiz icat ve keşifler, ülkemizdeki ders kitaplarında yeterince yer almadığı gibi, Müslüman ilim adamları tarafından yüzyıllar önce yapılan keşif ve icatlar da, okullarımızda “Batılı ilim adamları tarafından yapılmıştır.” şeklinde öğretilmeye devam edilmektedir. Bu durum maalesef, tarih ve kültürümüzden bîhaber, kendine güveni olmayan bir gençliğin yetişmesine yol açmaktadır. Günümüzde, kendi öz değerlerimizle yetişen gençlerden bazılarının, dünya bilim olimpiyatlarında kazandıkları başarılar, imkân verildiğinde, bilime geçmiştekine benzer katkıların tekrar yapılabileceğinin bir habercisidir.

Dipnotlar
1. Mitti, F., Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi, Çeviren Salih Tug. Boğaziçi yay., İstanbul, 1981.
2. O. Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti
3. “Modern Bilimin Müslüman Öncüleri”, www.mercek.org
4. Şaban Döven, “Müslüman İlim Öncüleri”, Yani Asya neşriyat, İstanbul, 2004.
5. Fuat Sezgin, “Compendium on the Thoery and Practice of the Mechanical Arts Al-Jami bain al-ilm wa-l-amal an-nafi fi şina at al-hiyal; El-Cezeri; İstanbul, 2002, İngilizce, Ciltli.
6. El-Cezeri, “Kitab fi Ma’rifet’il Hiyali’l Hendesiye”, edited by Ahmed El Hasan, sf 394–395, Halep, 1979.
7. İslâm Dünyasının Mucitleri” Focus, Sayı:2005/01-112414 Ocak 2005.
8. Ibnü’n-Nefis, Serhül Kanun Sam, s. 108, 1934.
9. Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, “İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlar, Ankara, 2000.
10. Wood, C.A.. Memorandum, “Book ot a tenth Century oculist for the use of modern offtalmatologist of medicine”, s. 264-265, 1973.
11. Şaban Döven, “Müslüman İlim Adamları”, Yani Asya neşriyat, İstanbul, 2004.
12. İbrahim Paşa, İslâmların ve Bilhassa Türk Milleti Necibesinin Tababete Ettikleri Hizmetler, İkdam Gazetesi, sayı 4040.
13. Lütfi Göker, “Bilim ve Teknolojinin Gelişimi ile Türk İslâm Bilim Adamlarının Yeri” Düşünce Eserleri Dizisi, M.E.B., İstanbul, 1996.

15. M. Bayraktar, Kindi ve Einstein’e Göre Rölativite ve Benzerlikleri. Bilim ve Teknik, C.XIII. sayı 153.1980.
16. Ebu Rida, M., Kindi ve Falsafatü’l-Ula, Kahire 1950, c.l, s.119.